“Büyük acılar dilsizdir,” diye bir söz var. Dıştan bakınca mutlak doğruya yakınsayan hemen her söz gibi, bu da tartışmaya açık. Tamam, doğruluk payı var: İnsanların empati kabiliyetleri sınırlı ve yitirilen de geri gelmeyecek. Üstelik bazı hisleri kelimelere dökmek, neredeyse imkânsız. Hem hâlihazırda çekilen ıstıraba bir de anlaşılamama kaygısını eklemenin alemi ne?
Ama işte bazı büyük acılar, bazı ağızlarda dile geldiğinde, en azından birileri için, bir şeyleri değiştirebiliyor. (Bazı, bazı, birileri, bir şeyleri… evet, ihtimaller düşük ama hâlâ muhtemeller.)
Size bu afili söze savaş açan bir şarkıdan söz etmek istiyorum. Sadece dinlemekle kalmayıp şarkının icrasını seyredelim önce:
Sözleri Türkçe’ye şöyle çevirebiliriz (şuradaki çeviriyi alıp birazcık düzeltmeler yaptım):
Ben ve bir silah
Saat beş… Cuma sabahı Perşembe gecesi… uykudan çok uzakta.
Hâlâ uyanığım ve direksiyondayım, eve gidemem belli ki.
O yüzden yönümü değiştireceğim,
Çünkü nerede yaşadığımı öğrenecekler.
Ve ben yaşamak istiyorum.
Depoyu doldurup biraz patates kızartması alıyorum.
Ben ve bir silah ve arkamda bir adam.
O pantolonunun düğmelerini çözerken,
Ben “holy holy” [ilahisini] mırıldanıyordum.
Gülebilirsin, böyle zamanlarda akla gelen şeyler biraz gülünçtür.
Barbados’u hiç görmediğimi düşünmem gibi…
Bu yüzden buradan kurtulmalıyım.
Evet, daracık kırmızı bir şey giymiştim
Ama bu senin, arkadaşların, baban için
Bacaklarımı aralamam anlamına mı gelir Bay Ed?
Ben ve bir silah ve arkamda bir adam.
Ama henüz Barbados’u görmedim,
Bu yüzden buradan kurtulmalıyım
Ve bunun ne anlama geldiğini biliyorum.
İsa’yla aram birkaç yıl evvel iyiydi ve o bana
“Bu senin seçimin bebeğim, sadece unutma
Üç günde geri döneceğini sanmıyorum, seçimini iyi yap!”
Neyin doğru olduğunu söyle bana.
Fred’in Seville’i üstünde yüzüstü yatıyor olmam doğru mu?
Ben ve bir silah ve arkamda bir adam.
Ama henüz Barbados’u görmedim,
Bu yüzden buradan kurtulmalıyım.
Ve bisküvilerin her zaman tatlı ve
Yumuşacık olduğu Carolina’yı bilir misin?
Arkanda bir adam olduğunda böyle şeyler geçer aklından
Ve karnının üstünde hareketsiz yatmaya zorlanırsın,
Bu klasik bir Cadillac değil…
Ben ve bir silah ve arkamda bir adam.
Ama henüz Barbados’u görmedim,
Bu yüzden buradan kurtulmalıyım.
Hayır henüz Barbados’u görmedim,
Bu yüzden buradan kurtulmalıyım!
Bu büyülü sesin sahibi Tori Amos. Aynı zamanda şarkı sözleri de ona ait. Diğer şarkılarında olduğu gibi, burada da hayat hikâyesinden bir sayfa okuyoruz. Fazlaca mahrem ve karanlık bir sayfa. 21 yaşındayken Los Angeles’ta tecavüze uğruyor Amos. 1991’de, olaydan yedi yıl sonra bu şarkıyı yazıyor. Onu, acısını deşmeye iten, aynı yıl vizyona giren şu meşhur Thelma & Louis (link) filmi. Seyrettikten sonra günlerce kapandığını ve o karanlık günde yaşananları düşünmeye başladığını anlatıyor bir röportajında:
“Ve yazmaya başladığımda… Ne söylemek istediğimi gayet iyi biliyordum. Yani, şarkıyı yazarken neredeyse trans hâlindeydim. O tecrübenin içindeydim yeniden ama bir yanım rehberlik ediyordu. Bittiğinde, yazdıklarıma baktığımda, yazarken kollandığımı hissetmiştim. En zoru da, [turnede] her gece bu şarkıyı söylemekti. Her ne kadar güvende olduğumu bilsem de, bir yanım bu şarkıyı söylemek için o karanlığa gitmek zorundaydı. Bütün bu süreç bana kurban olmadığımı öğretti.”
Şarkıyı ilk dinlediğinizde, Amos’un her zamanki buğulu sesi sizi hipnotize ediyor. Yüz hatlarına dikkat ederseniz hele, afallıyorsunuz. Sonra şarkının ne anlattığına odaklandığınızda, daha da büyük bir şok dalgası geliyor. Tecavüzcünün, saldırı esnasında ondan bir ilahi (“holy holy”) mırıldanmasını istemesi mesela. Veya İsa’yla arasında geçen intihar diyalogu (“Üç günde geri döneceğini sanmıyorum”). Carolina’ya gitmesi bir de. Ailecek gittikleri bir gezi sırasında annesinin onu doğurduğu yer olan Carolina.
“Bu şarkı gaddarlık ve çok derinlere yönelik bir istila hakkında,” diyor ABC televizyonu için yapılan kısa bir belgeselde, “Bir gölgeyi ve karanlık tarafı kovalamaya çok meraklıyım. (…) Yarayı iyileştirmek için ruhundaki karanlık geceye gitmelisin.”
Bir başka yerde şarkıyı her söylediğinde o trans hâline yeniden girdiğini anlatıyor. Defalarca… O günü tekrar yaşıyor. 1994’te bir konserden sonra, yanına henüz 18 yaşında bile olmayan genç bir kız geliyor. “Sizinle gelebilir miyim?” diye soruyor. “Mutfakta filan çalışırım.” Nedenini soruyor Amos. “Üvey babam dün gece bana tecavüz etti ve bu gece eve gidersem yine tecavüz edecek. Ve yarın da...” O kıza elini uzatıp oradan çıkarmak istiyor ama ekibi onu gerçeklerle yüzleştiriyor: Eğer onu yanında götürürsen, insan kaçırmaktan tutuklanırsın.
Yüzlerce başka kadın mektuplar yazıyor, yaşadıkları cinsel saldırı hikâyelerini paylaşmak için. O genç kızla ilgili olanlardan sonra, profesyonellerden yardım alması gerektiğini anlayıp hikâyelerini anlatan hayranlarını ilgili kurumlara yönlendiriyor. Cinsel şiddet mağdurları için çalışan RAINN isimli bir kuruluşun elçisi olmaya karar veriyor.
Büyük acılar dilsiz midir?
Çoğu zaman. Ama bazen Tori Amos gibi o acıyı dillendirecek bir ses bulunabiliyor. O ses, acıyı başka bir şeye dönüştürüyor. Dinleyenlerin olup biteni sessizlik içinde anlayabileceği bir hikâyeye.